top of page
Ara
  • Arzu Eylül Yalçınkaya

İstanbul’a müjde!

B.

  Boston’da, Harvard koridorlarında, İstanbul’a duyduğum hasretle ve çoğunlukla yalnız olarak oradan oraya koştururken zaman zaman içime bir burukluk düşüyor. Bazen bu his o dereceyi buluyor ki, hayal gücünün yardımı olmaksızın hayatı idame ettirmek mümkün olmuyor. Böyle zamanlarda, tıpkı karanlıkta gördüğü her nesneyi başka şeye yoran bir çocuk gibi, ben de Boston’un sisli havasında tesadüf ettiğim hemen her unsuru İstanbul’a benzetmeye başlıyorum. Kimi zaman, yolumu uzatarak bir ara sokağa girişim, kimi zaman çınaraltına yerleştirilmiş bir köhne bankta haddinden fazla dinlenişim yada akşam vakti çıkan tatlı bir esintinin kollarına kendimi teslim edişim de yine aynı İstanbul arayışının ibramiyladır. Fakat ne gariptir.. Hepsi bir yere kadar.. Bu teselli arayışı, ta ki gönlünde aynı hisleri taşıyan bir insana tesadüf edip onunla halleşinceye kadar geçmek bilmiyor.

    Çok şükür bu tür insanlar az değil. Geride bıraktığım bir yıl içinde, Amerika’nın çeşitli eyaletlerinde, Türkiye’ye ve İstanbul’a aşık bir çok insanla karşılaştım. Katıldığım bir konferasta, takip ettiğim bir derste, otobüs teminalinde. “Neredensiniz” sorusuna cevap olarak verdiğim “İstanbul” ifadesini duyar duymaz, karşımdaki insanın adeta canlanan bir figur gibi, az önceki sukut halini bırakarak birden heyecan içinde konuşmaya başlaması bu buluşmaların en tatlı taraflarından biridir. O kişinin aynasında bir süre kendini izlemek de ayrı bir zevk. Sonrasında hararetli bir konuşma.. aman efendim Türkiye.. O nasıl bir ülke: Cennetu’l-Ard. Adeta yeryüzü cenneti. Cıvıl cıvıl hayat dolu. Ziyaret etmek herkesin borcu canım. Herkese farz. İstanbul.. O nasıl bir enerji. Dünyanın en güzel şehri.  “The blessed city”

  Şifa gibi gelen bu buluşmaların, tam da daha fazla dayanamayacağımı hissettiğim yerde gelişi de çok manidardır. Sahibin bir ikramı, atasıdır, diyelim. O ikramlardan beni en çok etkileyen bir karşılaşmayı burada paylaşmak isterim.

   İlk öğretmenlik yıllarımda dersine girmek nasip olan, güzel gönüllü iki öğrencim Ülkü ve Muhammed’i ziyarete gitmiştim.[1] Çocuklar, Pazar sabahı uykularını alırken gürültü yapmaktan çekinerek, ders çalışmak için en yakın bir yerel kafeye gittim. Ben çalışırken, muhitin, bütün 80 yaş ve üstü gençleri sırayla kafeyle gelmeye başladılar. Sanırım onların her sabah oturduğu masaya oturmuşum. Selamlaştık. Latife yollu söyledikleri sözlerden masalarını kaptırmaya çok da niyetli olmadıklarını anlayarak, buyrun dedim, beraber oturalım. Onların niyeti de oymuş zaten, hemen kabul ettiler. Derken gelsin kahveler gitsin mafinler, bir muhabbettir başladı. Başka bir semtten olduğum ve buraların yabancısı olduğum belli. Uzun bir sorgudan geçtim. Hanım kızımız ne yapıyor, nerden gelmiş nereye gidiyor, ne çalışıyor, büyüyünce ne olucak hepsi birbir ağzımdan alındı. Ben de bütün sorulara eksiksiz fazlasız, lafı uzatmadan ama samimiyete cevap verdim. Seksen yaş gençliği içinde, onlardan biraz daha genç ben yaşlarda bir arkadaş daha vardı. O çok konuşmuyor, mütebessim bir çehre ile kahvesini içiyordu. Ben gençleri rahatsız etmemek kasdıyla çok uzatmadan toparlanıp müsade istedim. Dışarı çıkarken, bu daha genç olan aydınlık yüzlü arkadaşta benimle beraber geldi ve “Acaba hangi ülkeden geliyorsunuz, aslen nerelisiniz sorabilir miyim” dedi. “Tabi” dedim. “Türkiye’den geliyorum, İstanbul’dan.”

   İşte hikaye burda başlıyor.

  Ben daha İstanbul der demez, Amerikalı arkadaşın gözleri ışıkla doldu. “Turkey, what a blessed country. İstanbul What a blessed city.” İstanbul, dedi. O ne güzel, ne kutlu bir şehir. Nasıl bir güzellik, nasıl bir kutsanmışlık.”

   Şaşkınlık içinde ayaküstü yapılan bu medhiyeyi dinlemeye başladım. Sanki bana anlatmıyor da, yüksekçe bir tepeden İstanbul’a bakarak, ona olan muhabbetini ilan ediyordu. Sonra sözü çok uzatmadan asıl noktaya geldi:

  Ben, dedi, gördüm.

  Uçakla İstanbul’a inerken gördüm. Şehrin üzerinde, bulutlardan oluşan harflerle

  ALLAH ve MUHAMMED (a.s)

yazıyordu.”

   Sonra kendi gördüğü rüyayı yorumlar gibi, gayet emin olarak dedi ki:

   “O ülkeyi Allah koruyor, İstanbul O’nun şehri”  

   Genç adam bunları söylerken, ben, nicedir içimde duyduğum burukluğun, nihayet göz pınarlarımdan kaynaşını ve iki yanağımdan birer ince yol bularak toprağa dökülüşünü izliyordum. İşittiğim şu güzel sözler ve duyduğum bu ferahlık için minnettardım.

   İşin hakikati meğer bizim Amerikalı genç, müslümanmış, hanımıyla beraber bir kaç yıl önce İslam dinini kabul etmişler. İlerleyen zamanlarda, Allah ve Peygamber aşkı onları bir mürşidin kapısına getirmiş. Hatta çok aziz hocaları Fatih’de .. semtinde ikamet edermiş. Arada ziyaretine gidip İstanbul’un manevi havasından istifa etmek ise, hayattaki en büyük zevkleriymiş. İşin aslı Allah izin verirse, bir şekilde Türkiye’ye yerleşmek ve oranın vatandaşı olmak istiyorlarmış.

   Neden?, diye sordum.

   “Müslüman ülke, İslam’ı bol bir şehir” dedi. “Son nefesimizi ezan okunan bir şehirde, Peygamber’e sala verilen o güzel beldede teslim etmek isteriz.”

   Derviş dervişi her yerde bulurmuş derler. Sonradan anladık ki, tesadüfün bir oyunu gibi görünebilecek bu karşılaşma,hakikatte aynı Pir-i faniye gönül vermiş dervişlerin yaşadığı bir cilveden başka bir şey değildir. İki İstanbul hasretlisini koca Amerika’da bir araya getirmek, olsa olsa “himmet sahipleri”nin işidir.

   Aradan aylar geçti. Gönlümdeki kavrukluğu gideren o bir bardak soğuk su tadındaki sözler dimağımda aynı tazeliğiyle yankılanıyor. 

    Şimdilere içim burulunca   teselliyi o anıyı tazelemekte buluyorum. 

    İstanbul semalarında görülen

    Allah ve Muhammed yazısının hayali ise

    celi bir hat levhası gibi, her daim hayallerimi süslüyor. 

   Artık ne zaman o kutlu şehri düşünsem, Allah ve Resulu’ne emanet diyerek, mutlu oluyorum. 

   O levhanın altında,

    Hakk’ın yed-i emininde olarak yaşayanlar canlara 

    bu güzel haber bizden müjde olsun

    Birliğimiz,dirliğimiz

    huzurumuz

    daim olsun.

    Vesselam.


 

[1] Dünyanın en tatlı bir çifti olan bu güzel isimleri bir başka vesileyle daha doğru olacaktır. Ama kısaca sevgiyle bir olan kalplerin güzelliğini onlardan öğrendim diyebilirim.

1 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page