top of page
Ara
  • Arzu Eylül Yalçınkaya

Ve.. Melankoli…

Sıkı bir çalışma dönemi beni bekliyor. Çalışıyorum ancak yeterli bulmuyorum. Daha sistemli, daha verimli çalışmalıyım. Yapacak işim çok. Vaad edilmiş projeler, imzalanmış sözleşmeler var. Hepsinden önemlisi Hocamın bana olan itimadının hakkını vermek istiyorum. “Git,” dedi. Çok çalış, pes etme, başarmadan gelme. Elimden geleni yapıyorum ama beklentilerin akşamdan sabaha gerçekleşmesi mümkün değil. Sistemli bir çalışmayı, hayalkırıklığı ve umitsizliğe düşmeden devam ettirmek gerek. Hedefime bakınca, yolun uzun olduğunu görüyorum, aklımın ve vücudumun ise belli bir sınırı var. Gönlüm Ferhat olup dağları delmek isterken, kollarım henüz baltayı kaldıracak gücü bulmaktan aciz. Genelde olumlu ve pozitif düşünceler ekseninde dolaşan bir insanım çok şükür. Ancak olumlu düşünme kabiliyetim kadar, melankoliye meyilli, beni aşağılara çekmeye çalışan bir tarafımda var. “Sakın düşme” ve “sakın hemen pes etme” derken, Hocam bu yönüme karşı beni uyarmış olmalı. Durumun farkındayım. İlk melankoli sadmesini bu gün yedim ve itiraf etmeliyim ki biraz kendisine yüz verdim. Negatif düşünce çok kuvvetli oluyor ve bir bataklık gibi insanı içine çekiyor. Doğu insanının ayrıca genetik olarak arabeksliğe biraz yatkın olduğu gerçeğini de kabul etmeliyiz. Hepimiz az çok acıyı biraz sever, ona bağlanır ve gizliden gizliye yaşadığımız acı ile diğerlerinden ayrıcalıklı bir konumda olduğumuz hayaliyle yaşarız. Ben de sanırım biraz kendimi bu ayrıcalıklı olma hazzına bıraktım. Tabi eskisi gibi lüksüm yok. Ne de olsa burada bursla okuyorum. Saatlerimin hesabını vermem lazım. Dakikalar içinde “Müminler için korku ve hüzün yoktur” ayetinin verdiği güçle dirildim.   Bir ilahi nefes değmiş olacak ki, şimdi yazabiliyorum. Ancak bu durumun tekrarına karşı tedbir almak gerek. -İnsanın _kendi nefsine karşı tedbir almak zorunda olması ne garip iştir; iş bu konu zor olup başka bir yazının meselesidir.-

O halde olası tehlikelere karşı bir dizi tedbir yazısı yazalım. Bu günün konusu gayret olsun.

***

Uzun vadeli planlardan her zaman kaçınmışımdır, ne de olsa kul plan yapınca Allah gülermiş, derler. O nedenle, bütün dikkatimi atacağım adıma yöneltmiş durumdayım. Onu sağlam atarsam, ötesi benim meselem değil. Ancak şu bir gerçek, himmetini düşük tutmayacak, gönlünü insane layık olan yüksek arzulara bağlacaksın.  Gayrete gelince,  o vakit bütün dikkatini attığın adıma  teksif edeceksin.

Bir zamanlar, lisede çocuklara hararetle gazetede okuduğum bir haberi aktardığımı hatırlıyorum. Çocuklar dedim, Çinlilerin şimdilerde hararetle sarıldıkları bir felsefesi varmış: “her gün bir adım ileri” Çok değil, hızlı değil, ama aralıksız her gün bir adım ileri. Son yıllarda hemen her alan da yaşadıkları yükselişin arkasında bu anlayış varmış. Bunu çocuklara söylediğimde içlerinden biri Hocam bu Hz. Peygamber’in “Bir günü ötekine denk olan kaybetmiştir” hadisinin Çin dilindeki karşılığı, değil mi? demişti. Doğru söze ne denir?

Aferin.

Gerçekten de Çinlilerin bu her gün bir adım ilerleme düşüncesi, Hz. Peygamber’in söz konusu hadisinin güzel bir yorumu oluyor. Madem çin düşüncesi konuyu açmış, biz de onlardan geri kalmayalım. Açalım. Her gün bir adım ileri gitmek, her gün kendini biraz daha aşmak..

Öyle ya. Yüksek bir merdivenin son basamağına, adım adım çıkılıyor. Dünya her gün, sessiz sedasız, ortalığı vâveylaya vermeden kendi etrafında dönerek bir günü deviriyor, güne gün katarak asırları geride bırakıyor. Bahçıvan neticede büyüyüp serpilip kocaman bir meyve ağacı olacağına itimad ettiği tohumu ektikten sonra, her gün sabırla bakımını yapıyor, suyunu veriyor yıllar sonra emeğinin karşılığını alıyor. Hepimizi şu yaşımıza her günün hakkını vererek, gereklerini yerine getirerek geldik. Saate saat ekledik, her bir nefesi-hiç birini atlamadan- ayrı ayrı aldık…. Ve verdik.

***

Yol uzun, menzil ırakmış diyorlar.

Varsın yollar uzun, menziller ırak olsun, varsın dağlar yüksek, kayalar yalçın, denizler hırçın olsun. İlişmeyin çöldeki kuma kızgınmış, bırakın yansın kavrulsun. Kendini bulsun.

***

Hz. Süleyman, vadi-i Mukaddes’te bir hışım ilerleyen karıncaya sorar:

“Nereye gidiyorsun?”

Karınca oralı olmaz, işim var der, gitmem lazım,

Size zahmet çekilin yolumdan.

Süleyman bırakmaz, karınca naçar,

kalbindeki muradı açar:

“Şu karşıdaki dağ varya,

hani rüzgarımızı kesiyor, yolumuzu kapıyor,

Nasipse” der içini çekerek,

“Onu devireceğim”

Hz. Süleyman güler:

“Sen şu minicik bacakların, şu küçücük adımlarınla mı bunu yapacaksın.?”

“Olsun” der karınca,

“Ya devireceğim ben bu dağı

ya bir ulu himmet

yolunda

canımı vereceğim.”

Hasılı,

Gönlümüz geniş,

himmetimiz yüce olsun.

Gayrettimiz attığımız adımda,

itimadımız Hakk’a olsun.

Gerisi kolay..

Vesselam..

0 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page