top of page
Ara
  • Arzu Eylül Yalçınkaya

Sahibin Gücüne Giderse

(Mesnevi hikayelerine devam)

B.

Eski zamanların birinde gönlü daima Hakk’ın zikrinde olan saf bir derviş vardı. Bu dervişin başında gençlik günlerinden beri hiç saç yoktu. Kafasını olura olmaza takan, Hakk’ın işine karışan biri değildi. Halkın endişelerinden uzak, rızık kaygısı da olmayan bir adamdı ama -ne hikmetse- saçları çıkmıyordu. Zaten onun saçla sakalla, olanla bitenle bir işi de yoktu. Kendi halinde yaşar, günlük rızkını çıkarmak için helal yoldan çalışır, rızkını bulunca şükrederek etrafındakilere ikram eder, bulamazsa sabrederek Allah’ına sığınırdı. İşi gücü Hak için halka hizmet, mahlûkatın derdine çare bulmaktı. Saf derviş bir sabah kalktı, “Zaten başımda tüy yok, varsın sakalım da eksik olsun.” diyerek doğruca berberin yolunu tuttu. Selam verip berber dükkânına girdi ve bir köşeye oturup sırasını beklerken Hakk’ın zikriyle meşgul oldu. Oturduğu köşede gönlüne bir ferahlık doldu ve bütün Muhammed ümmeti için dua etmeye koyuldu: “Rabbim bize bu dünyada iyilik ver, âhirette iyilik ver, bizi ateşin azabından koru. Rabbim hesap gününde bize merhamet et, şu fakir kulunu, ana-babasını ve bütün müminleri bağışla. Ey benim güzel Rabbim, hastalara şifa, dertlilere deva, müminlere safâ…” Derviş, vecd içinde zikre ve duaya dalmışken vaktin nasıl geçtiğini anlamamıştı. Sırası gelmişti ama berber onun haline hürmet ederek biraz bekledi ve sonra usûlünce dervişi davet etti. Derviş nedense bu traşın sebebini açıklamak gereği duymuştu: “Allah bize saç vermedi, efendi, ama ne oldu? Biz de bu defa sakal derdine düştük. İyisi mi sen onu da kes usta, bundan böyle sakal derdi de bitsin, Hak’la aramıza kıl kadar ayrılık girmesin.” dedi. Berber “Hay hay efendi” diyerek tam traşa başladığı sırada, bir süvari dükkânın önüne atını bıraktığı gibi hışımla içeri girdi. Genç ve yakışıklı süvari, kendindeki güzellikten haberdardı. Aynayla arası iyiydi, güzelliğine mağrurdu. İçeri girer girmez, bizim dervişi kastederek “Kalk bakalım kabak efendi, benim acelem var şimdi.” dedi. Kibrinden, gurundan konuştuğu kimsenin yüzüne bakmıyor, hep ötelere bakıyordu. Saf derviş, her işi, her sözü Hak’tan bilir, itiraz etmeyi aklından geçirmezdi. Bu defa da öyle oldu. Hiç itiraz etmeden yerinden kalkıp, sırasını genç süvariye devrederek az önceki yerine oturdu ve zikre koyuldu. Berber alelacele süvarinin istediği traşı yapmaya çalışıyordu. Onu kızdırmamak için hem hızlı olmalı hem de işini iyini yapmalıydı. Doğrusu sırtından aşağı iyi bir ter indi ama işini de en güzel şekilde yapmıştı. Süvari bu haliyle, öncekinden de yakışıklıydı. Berberin ücretini “Üstü kalsın.” diyerek tezgahın üstüne fırlatan süvari, aynaya son bir kez daha bakıp hızla dükkandan çıktı. Bir yel hızıyla atına binmiş dört nala gidiyordu. Berber saf dervişi koltuğa oturtup, sakalını traş edecekken o sırada bir vaveyladır koptu. Dışarıdan küçük bir kıyametin gürültüsü geliyordu. Dükkândakiler merakla kendilerini dışarı attı. Bir de ne görsünler! Meğer süvarinin atı çifte atıp yakışıklıyı üstünden atmış, şimdi de ayaklarının altına alarak bir güzel pataklamıyor mu? Süvarinin kafası gözü kan içinde kalmıştı. Bunu gören halk, dervişe dönerek “Sen saf ve temiz bir adamsın, beddua etmezsin, bu işin sebebi nedir?” diye sordu. Derviş, her zamanki masum ifadesi ile dedi ki: “Vallahi ben bir şey yapmadım, hiç gönül de koymadım, ama…” Kafasını göstererek: “Gelin, görün ki galiba kabağın sahibi buna râzı gelmedi.” dedi ve edebinden başını önüne eğdi.

Dinleyelim Neyden Hikâyenin Özünü İşte böyle arkadaşlarım, kime dokunduğumuza, kime laf söylediğimize çok dikkat etmeli. Allah’ın gizli evliyâları vardır, dokunup incittiğimiz bir kimsenin o gizli sevgililerden olmadığını nereden bilebiliriz? İşin aslını soracak olursanız, şu dünyadaki her zerre, en basit bir eşyadan insana kadar her varlık, Allah katında kıymetli ve sevgili değil midir? Sahip, her şeyin mâliki olan Allah, yarattığını severek, özenerek yarattığına göre, kime ne laf söyleyebilir, kimi incitebiliriz? “Eynema tuvellu fesemme vechullah” Kur’an’da buyurulan “Nereye dönerseniz Hakk’ın veçhi oradadır.” âyetini duymuyor muyuz? Madem ki o sevgili her yönde ve her yüzde farklı bir ismiyle tecellî etmektedir, sorarım size arkadaşlar, bize düşen, her şeye hürmet etmekten başka nedir? Büyüklerimiz der ki: Yüce Allah bir kulunun perdesini yırtarak onun ayıbını ortaya çıkarmak isterse ona pâk kişilere dil uzattırır. Pâk kişiler temizliklerinden ve edeplerinden kendilerine yapılan bu sataşmaları duymazdan gelir ve cevap vermezler. Ancak bu hâl her şeyin sahibi olan Allah’ın gayretine dokunur ve o kulunu kem gözlerden sakınarak, incitenlerden hesap sorar. Hemen Allah cümlemize Hak için halka güzel muamele etmeyi nasip etsin diyelim. Münasebeti düştü, bir hikâye anlatmadan geçmeyelim. Hikâyenin bereketiyle siz de nasiplenin, ben de nasipleneyim.

1 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page