top of page
Ara
  • Arzu Eylül Yalçınkaya

Okurken yazmak gerek

B.

İstanbul Üniversitesi’nde yüksek lisansa devam ederken, çok kıymetli Ekrem Demirli Hocam, yurt dışında master doktora yapıp ülkesine dönmek nasip olanların, hali hazırda geleneğin çizdiği dar sınırlar içinde makale yazmalarının kabul edilemez olduğunu söylediğinde, ne demek istediğini tam olarak anlamamıştım. Hele ki yazmadan okumak olmaz dediğinde ne demek istediği benim için tam bir muammaydı. İşin hakikati burada Harvard’larda, Boston College’larda sürünmeden ortaya çıkmayacakmış meğer. Böylelikle yurdum insanının niçin nesir türünde ve hassaten akademik yazında, -batıdan çok daha fazla malumata sahip olduğu halde-zorlandığı da anlaşılmış oldu. Okuma yazma, hassaten akademi çatısı altından sistemli ve düzenli olarak üretme üzerine çok ciddi bir çalışma olduğunu kabul etmeli. Burada herkes harıl harıl yazıyor. Öyle bir durayım düşüneyim, önce şunları da bunları da okuyayım demiyorlar. Biz, -entellektüel yada mütefekkir olarak- düşünmeyi, tefekkür etmeyi, demlenmeyi; aşık isek efkarlanmayı, içimize kapanmayı, mayalanmayı seviyoruz. Biraz nefsimize dönmüşsek vesveselenmeyi, kurmayı, ölçüp tartmayı, hesab etmeyi seviyoruz. Benim modern düşüncenin çocuğu olan kardeşlerim ise, atalarından öyle gördüklerinden midir nedir, göç yolda düzülür inancıyle durmadan yazıyorlar.

En temel cümle olarak, “to me ” ifadesini kullanmaları, yazıyı meşrulaştırıyor ve kolaylaştırıyor. Düz yazının hemen bütün türlerinde rastlanan bu “to me” ifadesi, “bence” anlamına geliyor. Yani bana göre, kanaatimce, zannımca, öyle anlıyorum ki, sana ne kardeşim fikir benim değil mi… gibisinden başlangıçlar, en bilimsel dediğimiz neşriyatın dahi önemli bir yekununu oluşturabiliyor. O zaman da haliyle yazmak kolaylaşıyor.

Gelelim Ekrem Hoca’nın “Yazarak okumak” şekilinde tarif ettiği ameliyeye.. Yazarak okumak ne demek? Bunu da burada görmek nasip oldu.

Şöyle izah edelim: Yeni bir eser okuyan herkes, az çok okuma süreci boyunca şunları yaşar: Okuduğu metni, önceki bilgilerinin ışığında yahut hali hazırda mevcut sorular eşliğinde takip eder. Dolayısıyla okur ile metin arasındaki irtibattan bazı fikri/hissi neticeler hasıl olur. Okur bunu tecrübe ederken kendisindeki değişimi gözleyebilirse, o zaman yaşadığı süreci bir yazıya dönüştüme imkanını da yakalamış demektir. Eğer okuma sürecinde yaşadığı değişimi ve yeni görüşler karşısında bulunduğu tarafı tespit ederek, sonuçları kaleme alırsa böylelikle yaptığı okumayı yazmaya, yani pasif bir eylem olarak görülen okuma işini, aktif bir eylem olan yazıya çevirmiş olur. Peki bunun pratikteki faydası nedir, denilirse,

-okuyup okuyup- “düşünür”lerimizin çok olduğu entellüktüel hayatımız içinde, daha çok yazar ve yazın ile buluşmamıza daha çok ürün vermemize, düşünce ve yazın hayatımızın hareketlenmesine, ve böylelikle hayatımızın zenginleşmesine vesile olur.

Hasılı, Ekrem Hoca’nın dediği gibi okurken yazmak gerek, Vesselam

Eylülcan

17 Ocak 2015/Watertown

4 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page