top of page
Ara
  • Arzu Eylül Yalçınkaya

Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin Yolu: Ekberiyye

Güncelleme tarihi: 18 Haz 2020

İbnü’l-Arabî birçok şeyhten manevi irşat almakla birlikte, belli bir şeyhe intisap ederek seyr-i sülûkunu tamamlamış bir mutasavvıf değildir. Buna rağmen İbnü’l Arabî, veliliğin mührünü taşımak sureti ile istisnai bir vaziyeti olduğunu ve 20 yaşında girdiği tasavvuf yolunda, kısa bir süre içerisinde tüm manevi makamların kendisine açıldığını söyler. İbnü’l-Arabî’nin kendisinden sonra irşad postuna manevi evladı Sadreddin Konevi oturmuştur. Bir irşad sistemi olarak kitapları kullanmış olması, onun eserlerini takipçileri için çok değerli kılmıştır. Muhyiddin İbnü’l Arabî’ye “Şeyh-i Ekber” ünvanı sebebi ile, Ekberiyye, soyu sebebi ile Hâtemiyye ve Arabiyye, yine ünvanı olan Muhyiddin sebebi ile Muhyiyye isimleri ile anılan bir tarikat nispet edilmiştir. Ancak bu tarikatın mevcudiyeti ve mahiyeti konusunda tasavvufçular arasında birçok farklı görüş öne sürülmüştür. İbnü’l Arabî’nin irşad faaliyetleri ve müteakiplerinin devam ettirdiği adı konulmamış irşadî bir faaliyet olduğu göz önünde bulundurularak böyle bir tarikatın mevcudatı konusunda ortak görüş bildirilmiştir. Süyûti, Şa’râni, İbn Hacer el-Heytemî, Zekeriyyâ el-Ensâri, Kuşâşî, Gümüşhânevi, Emir Abdülkadir el-Cezairi ve Murtaza ez-Zebîdi “hırka-i Hatemiyye”yi giyen sûfiler olarak zikredilebilir.

Bazı tasavvuf araştırmacılarına göre ise Ekberiyye isminde bir tarikat mevcut değildir. Bu isimle ortaya çıkmış olan tarikat, Kadiriyye yolunun bir koludur ve İbnü’l Arabî bu kolun ikinci şeyhidir. Ancak bu söylenenler için delil olacak nitelikte bir kaynak mevcut değildir. Diğer öne sürülen bir görüş Ekberiyye tarikatının, Abdülgani el-Nablusî tarafından kurulmuş olduğudur. İbnü’l-Arabî’nin müteakiplerinden olan el-Nablusî tarikatın esaslarından bahsettiği bir mektubunda, “birincisinin ‘esmâ yolu’, ikincisinin de ‘ilim yolu’ olduğunu ve bu ikinci esasta üstadının İbnü’l-Arabî” olduğunu söyler.

Ekberiyye adı ile İbnü’l-Arabî’ye nispet edilen kurumsallaşmış bir tarikatın bulunmadığını savunanlardan bazıları arasında, onun yolunun tarikatler üstü bir irfan yolu olduğunu savunanlar da vardır. Bu görüşe göre, kalbinde İbnü’l-Arabî’nin fikirlerine muhabbet ve meyil bulunan herkes onun yolundan sayılır. İsmail Hakkı Bursevî, “İbnü’l-Arabî’nin yolu bütün tarikatları ihtiva ettiğini, zevki eksik, yolculuktan sebatsız olanlar dışında onun yolundan gitmeyen, ilminden istifade etmeyen hiçbir Allah yolcusunun bulunmadığını ve istidat sahiplerinden himmetini esirgemediğini” söyler. Diğer bir görüş ise Ekberiyye yolunun, gizli bir yol olduğudur. Diğer bir ifade ise, Ekberiyye’nin entelektüel veya felsefî tasavvuf yol olduğu ve tarikat adı yerine “mektep” adı ile anılmasının daha doğru olduğu yönündedir. Ekberiyye geleneği, Sadreddin Konevî, Müeyyidüddin Cendî, Afifüddin et-Tilimsânî, Abdürrezâk el-Kâşânî, Saidüddin el-Fergâni, Fahreddin-i Irâki, Davud-i Kayserî gibi isimlerle başlamış ve bu mektep Osmanlı geleneğinde Molla Fenâri, Niyâz-i Mısrî, Ömer Gürânî, Bedreddin Simâvî, Selâhaddin Uşşâkî, İsmail Hakkı Bursevî, Muhammed Nur el-Arabî gibi mutsavvıflarla devam etmiştir.


Arzu Eylül Yalçınkaya

757 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page