top of page
Ara
  • Arzu Eylül Yalçınkaya

Muhyiddin İbnü'l-Arabî Düşüncesine Giriş

Güncelleme tarihi: 18 Haz 2020

Arapça’da “vahdetü’l-vücud”, Osmanlıca’da ise “vahdet-i vücud” şeklinde ifade bulan bu kavramın sözlük anlamı itibari ile “varlığın birliği” anlamına gelir. Terim, varlıktaki mutlak birliği, yaratan ile yaratılanın birliğini, diğer bir ifade ile Allah ile âlemin birliğini savunan bir düşünce sistemidir. Varlığın birliği ve varlıkta birlik anlamında bir tasavvuf terimi olan bu kavram, kaynağını İbnü’l Arabi düşüncesinden almakla birlikte, daha sonra müteakipleri tarafından tanrı-âlem ve insan ilişkilerini açıklayan kapsamlı bir düşünce sistemine dönüşmüştür. En genel manası ile vahdet-i vücud yorumcuları bu tabirin şerhinde şunları söylemişlerdir, “varlık birdir, o da Hakk’ın vücudundan ibarettir. Ondan başka hakiki vücut sahibi bir varlık, ondan başka “kaim binefsihi” bir vücut mevcut değildir.” Buna göre, görünen varlıkların vücudu O’nun vücuduna nispetle gerçek bir varlığa sahip değildirler. Çünkü varlıklarını mutlak vücut olan Hakk’tan alırlar. Yaratılış âlemindeki eşya, Hakk’ın mazharı, mevcudât, zuhurun mahallidir. Eşyanın varlığı, bu düşünceden hareketle, gölge varlık olarak algılanmıştır. Bu hususta Beyazid-i Bestami’nin yanında “Allah var idi O’ndan başka hiçbir varlık yoktu” anlamında “Kânallahu ve lem yekun maahû şeyen” denildiği ve kendisinin “elân ke mâkan” yani “Şimdi de ondan başka varlık yoktur” şeklinde cevap verdiği, rivayeti meşhur olmuştur. Bu gerek ilk dönem sufilerinde, gerek İbnü’l Arabi ve sonrasında bütün çokluğu ile beraber âlemin hakikatte mutlak varlığın birliği içinde bir tür izafi varlığa sahip olduğu düşüncesinin kaynağı olmuştur.

Vahdet-i vücud terimi bizzat İbnü’l Arabi tarafından kullanılmayıp, müteakipleri ve düşüncesi üzerine çalışan araştırmacıların ürettikleri bir terimdir. İbnü’l Arabî vücudun birliğini mutlak varlığın hak olduğunu, tespit eder fakat bununla birlikte çokluğu görür ve müşahedesi ona, çokluğu doğrular. Fakat onun çokluk dediği gerçek varlığı olmayan, akledilir bir çokluktur. Tabiri yerindeyse bir göz yanılgısı yahut hayaldir. Buna dayanarak Arabi’nin düşüncesinin öncüllere dayalı bir felsefi teori olarak anlaşılmaması gerekir. Çabası düşünce mahsülü değildir. Bilakis tasavvufi tecrübenin ürünüdür. Özetle onun tutumu varlığın birliğini müşahede etmek şeklinde ifade edilebilir. “Vücut, varlık gerçekte tektir. Başka bir şey yoktur. Bu bağlamda ortaya çıkmış gayb, ne gizlemiş zuhurdan başka bir şey yoktur. Ardından zuhur etmiş, gizlenmiş, ardından zuhur etmiş ve yine gizlenmiştir. Kitap ve sünneti incelersen birden başkasını bulamazsın. Bir O’dur.”

Vahdet-i vücud anlayışında salik gerçek varlığın bir tane olduğunu, mevcudatın Hakk’ın tecellilerinden ibaret bulunduğunu bilir, mutlak varlık dışında başka hiçbir şeyin gerçek vücudu olmadığına inanır, hakikatte her Müslümanın sahip olduğu tevhid inancını tahkik etmiş, yaşadığı tasavvufi tecrübe sonucunda tevhidin hakikatine varmıştır. Gerçekte İbnü’l-Arabî düşüncesinin bütün esası da yukarıdaki ifade ile özetlenebilir. Zira vahdet-i vücud, İbnü’l Arabi’nin tahkik makamında yaptığı bir tür tevhid yorumudur. Her Müslüman gücü ve yeteneği ölçüsünde, tevhidi idrake gayret eder. Salik mücahede ve riyazet ile tevacüd-vecd-vücud tecrübelerini yaşayarak kendi kabiliyeti nisbetinde tevhidi yakini olarak bilir. Ancak İbnü’l Arabi’nin müşahedesinde tevhid-kendisinin kabiliyeti ölçüsünde bir yakin kesb ederek- ileride vahdet-i vücud olarak ifade edilecek kapsamlı bir nazariyeye dönüşür.

Vahdet-i vücuda dair, ilk kapsamlı tarifi yapan Abdürrezzak el-Kaşani, “Vahdet-i vücud varlığın zorunlu ve mümkün diye bölünmeden ele alınmasıdır” der. Kaşani burada varlığı zorunlu ve mümkün diye iki kısma ayıran filozofların görüşlerine karşı ortaya çıkan bir varlık düşüncesi olduğunu gösterme gayesi gütmektedir. En genel itibariyle vahdet-i vücud düşüncesi, filozoflarla mütekellimlerin varlık ve yaratılış ile ilgili görüşlerine karşı geliştirilen bir varlık görüşü ve dolayısıyla tanrı-insan ilişkilerine dayanan bilgi teorisidir.

Vahdet-i vücud ve ilişkili kavramlar hakkında konuşmak, esasında varlık hakkında konuşmak demektir ve varlık hakkında konuşmak İslam filozoflarının anlayışına göre metafizik ilminin konusudur. İslam filozoflarına göre metafizik ilminin konusu varlıktır. Gayesi ise, Tanrı’nın varlığını ispat etmektir. İbnü’l-Arabî ve müteakiplerinde ise, metafizik ilm-i ilahi olarak adlandırılır ve başlangıç noktası “mutlak vücut haktır” önermesi olmakla, İslam filozoflarının kendi disiplinlerinin gayesi olarak işaret ettikleri önermeyi kendisi için bir başlangıç kabul etmiştir. Burada metafizik alanda çalışan mutasavvıfların yöntem farkı ile konuyu başka türlü ele aldıkları ve farklı bir epistemoloji ile varlık hakkında en kapsamlı bir bilgiye ulaşma iddiaları olduğu açıktır. O halde ilm-i ilahinin konusu ve yöntemi nedir? Cevap açıktır: İlm-i ilahi, Tanrı’nın kanıtlanması gayesi ile hareket etmez, tanrı-insan-eşya ilişkisini ilahi isim ve sıfatları dikkate alarak açıklamayı hedefler.

Bu yöntem ve gaye ile işleyen bir disiplin olarak Konevi tabiri ile ilm-i ilahi, varlık hakkın en şümüllü ve hakikate en yakın tespitini vahdet-i vücud düşüncesi ile sistemleştirmiştir. Bu dönem sufileri hakikat hakkındaki isabetli hükümleri sebebiyle, İbnü’l-Arabi’nin tabiri ile “muhakkik sufiler” olarak adlandırılmışlardır. Tahkik yöntemi ile varlığın birliğini söylemek her ne kadar büyük bir önerme gibi görünse de, gerek İslam düşüncesinde gerekse daha önceki düşünce sistemlerinde bir şekilde ifade edilmiş olması bakımından çok spekülatif bir anlam arz etmez. Onu diğer düşünce sistemlerinden yahut nazariyelerden ayıran yönü, “Mutlak varlık Hak’tır” önermesi ile birlikte kabul ettiği “ilahi isimler teorisi” yani Arabi’nin ifadesiyle a’yan-ı sabite görüşüdür. Vahdet-i vücudu kapsamlı bir nazariyeye dönüştüren şey, “mutlak varlık Haktır” önermesi ile birlikte kabul ettiği işte bu ikinci önerme yani ayan-ı sabite görüşüdür. Zira bu görüş ile yalnızca varlığın izahı yapılmayıp tanrı-alem-ve insan ilişkisini açıklamakla mümkün olmaktadır.


Arzu Eylül Yalçınkaya

152 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page