top of page
Ara
  • Arzu Eylül Yalçınkaya

Mesnevi II. Cilt Şerhi: Dervişin Halleri


Mesnevi’nin II. cildinin ilk hikayelerinde, daha çok dervişliğin ilk dönemleri ve çetrefilli halleri anlatılır. Söz gelimi Hz. İsa’dan kemiklerin dirilmesi ile ilgili ilmi öğrenmek isteyen adam hikayesinde, mürşidin sözlerini ezberleyerek etrafı irşâd etmeye kalkışan dervişin yaşadığı acı tecrübeler resmedilir. Buna göre, adamın biri Hz. İsa’ya gelerek, kendisine ölüleri diriltmeye vesile olan ilmi ve tılsımlı sözleri öğretmesini ister. Her ne kadar, İsa (a.s) bu ilmin Peygamberler için olduğunu ve halkı Hakk’a davet etmek için bir araç mesabesinde bulunduğunu anlatsa da adama söz geçiremez. Aldığı manevi bir işaret ile, bu mütecessis kişiye söz konusu ilimden bir kaç lafız aktarmak durumunda kalır. Adam heyecanla, ilk gördüğü kemik yığınına, öğrendiği tılsımlı sözleri okuyup üfleyince, kemikler dirilir. O anda olan olmuştur. Dirilen kemik yığınının altından, kocaman bir aslan ortaya çıkmış ve adamı bir pençesi ile yere devirip canını almıştır. Sonrasında Hz. Mevlânâ, İsa (a.s) ve aslan arasında devam eden mükaleme içerisinde, insanın bir mürşid bulduğu zaman onun vasıtasıyla ölü mesabesinde bulunan canını diriltmeye çalışması gerektiğini izah eder. Kişi, Allah dostunun diriltici nefesi ve sözleri ile kendi canını hayy/diri kılmalıdır. Şeyhten duyulan birkaç hikmetli sözü, başkalarına satman suretiyle mürşitlik denemesi yapan kişinin akıbeti ise, şüphesiz bu dirilen aslanın elinden ölümü içen adam gibi olacaktır. Böyle bir çabanın nihayeti, dervişin kendi nefsini vahşi bir aslana dönüştürecek ve onun ruhuna mal olacaktır.

Aynı hakikat, üçüncü ciltte farklı bağlamda ve başka bir hikâye içerisinde de ele alınır. Buna göre, Hz. Musa (a.s.) zamanında bir efendi, hayvanların lisanını öğrenmek üzere derin bir arzu duyar. Bu arzu ile Musa’nın huzuruna gelerek, mahlukatın lisanını kendisine öğretmesi için yalvarır. Musa (a.s.), defalarca bu ilmin ancak peygamberler için gerekli olduğunu, halkın meselelerini halletmek ve tevhide çağırmak için bunun bir araçtan ibaret olduğunu anlatsa da efendi ısrar eder. Akabinde, Hakk’ın hitabına mazhar olan Musa (a.s), adama hiç olmazsa kapısının önündeki horoz ile köpeğin konuşmalarını anlayacak kadar bir ilmi aktarır. Ancak, hayvanların dilini anlamak isteyen adamın hikâyesi de, kemikleri diriltme sırrını öğrenmek isteyen adamınki gibi hüsranla sonuçlanır. Kapısının önündeki horozla, köpeğin konuşmalarını günlerce heyecanla takip eden efendi, başına gelmesi muhtemel tehlikelere karşı kendince tedbirler alır. Bu cümleden olmak üzere efendi sırasıyla, önce atını, daha sonra katırını ve son olarak hizmetçisini satar. Fakat neticede, ecel okuna kalkan olan tüm nesneleri ortadan kaldırdığı için, musibet okuna doğrudan kendisi hedef olarak, ruhunu teslim eder. Mevlana Celâleddin Rumî (ö. 672/1273) bu ve bunun gibi ibretamiz hikayeler içinde, müridin öncelikli olarak kendi nefsinin terbiyesi ile ilgilenmesi gereğine dikkat çeker.


Arzu Eylül Yalçınkaya

270 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page