top of page
Ara
  • Arzu Eylül Yalçınkaya

Geçmişte Geniş Zaman


Uyanır uyanmaz doğru mutfağa koştu. Koca bir bardak suyu bir dikişte içti. Sağa sola bakındı, şimdi bir şey yapmalı ama ne? O bunu düşünmüyor,  hiç bir şey düşünmüyor. Düşünmediğini de bilmiyor. Sadece boş gözlerle etrafa bakınıyor. Sonra gözü çaydanlığa ilişti. Ayılmak için çay kahve içmek şart. Ya da insan kahve ya da çay içme isteği duyduğu anda artık zihnen ayık  demektir.

Bunları da düşünmeyerek çay suyunu ocağa koydu ve banyoya yöneldi.

Sonra geri döndü çaydanlığın altını söndürüp, elektirikli çaydanlığı çalıştırdı.

***

Kahvaltı masasında birkaç zeytin, bir küçük dilim peynir bir de haslanmış yumurta var. Ağzını tatlandırmak için de, biraz pekmez. Her sabah biraz pekmez içiyor, kana, hafızaya sıhhate birebirmiş. kahvaltı sırasında çay içmiyor, yediğin herşeyin vitaminini götürüyormuş. O yüzden masada dünden kalma taze sıkılmış bir bardak portakal suyuda bulunuyor. 29’una girdiğinden beri üç aydır, sağlığına azami dikkat ediyor. Otuz yaşına sağlıklı girmek istiyormuş. 20’li yaşlarda edindiği bütün pis alışkanlıklara  bir son ve gayesiz hayatına düzgün bir yön tayin etmek istiyormuş. Babasının bu gidişle     “30’unda senin pilin biter olum” laflarını yalanlamak istiyormuş. İçkiyle oldum olası arası yok da, sigarayı son zamanlarda iyice abartmıştı. Artık onu da toptan bırakmalı. Eh o kadarını yapamasa da aza indirmeye kararlı. Aza indiremezse de çok içmemeli..

-Yok dedi, kesinlikle çok içmemeli.

O sırada tok,  dedi  eleştirik şalteri aşağı indi.  Bu da kardeşim ne biçim tesisat  insan, anlamıyor ki. İki tane şeyi aynı anda çalıştırmak mümkün değil.

Yerinden kalktı, sigorta kutusu koridorun ortasında ulaşılabilir bir yüksekliyteydi. Bir koşu gitti, şalteri kaldırdı, geldi, yerine oturdu.  Ekmek kızartma makinesinden yarı kızarmış, yarı soğuk ekmeğini alarak üstüne biraz peynir sürdü. Peynir biraz kokmuşmuydu ne? Peynir, peynir tenekesi, koku, ekşi.. Bunları nerden hatırlıyor?

Amaaaan. Tabi ya.. Yine aynı rüya.. Hangi rüya, canım işte hemen her vesileyle insanların onu bir tür toplu taşıma aracına dönüştürdükleri rüya. Bu defa da otobüsmüş. Otobüs olmayı seviyor, ne de olsa durağı belli, saati belli. Dolmuş olmasın da. Fakat bütün gece seferdeydi. Kardeşim bir otobüse bu kadar yüklenilir mi? Tabi ya sabah o yüzden bu kadar yorgun kalkmıştı. Orta yaşlı bir otobüs. nerden baksan 99 modeldir, en genç. fakat bakımlı. canım bakımlı makımlı. Yahu bu rüyada toplu taşıma aracı olmakda nerden çıktı şimdi. Hayır, şimdi de çıkmadı ki, bu yıllardır, çeşitli aralıklarla gördüğü bir rüya. İnsan araba olur mu kardeşim* Çıldıracak. Ne demek yani, sen arabasın, dolmuşsun, koltukların kapın var filan. İnsan kafayı yer.

bu gece de köyden şehre bir seferdeydi. Köylülerin hepsi, tavuktu, yumurtaydı, peynirdi tıktılar bagaja. bagajda yer kalmadı, ayak altları, muavin koltuğunun üstü, her yer,


her yer doluydu… otobüsün altı neredeyse, yere vuracaktı. Laftan ricadan, kibarlıktan kabalıktan hiç bir şeyden anlamayan bir grup kaba saba insan binmişti. köylü dese, değil. dağlı gibi, eşkiya gibi, bulup buluşturduğu, çalıp çırptığı herşeyi bir an evvel elinden çıkarmak isteyen eşkiya gibi bir gruptu. Allah’ım o peynir kokusu, ekşimiş, peynir.. Hala duyuyor. heryerde o koku.. o ekşi..

Elinde  peynirli ekmek dilimiyle  bir müddet donup kaldı, rüyasını hatırlmaya çalıştı. daha fazlası aklına gelmedi. şimdi çıkaramıyordu ama belki günün ilerleyen saatlerinde devamını yada başını hatırlamayı umuyordu. Hadi otobüs olmayı kabul ettik bu garip grubu yolcu olarak kabul etmekte neyin nesiydi. Kalktı, peynirli ekmeği, kapının dışına şu sayacının üzerine  koydu. giderken bir kediye, köpeğe verilir. Göz önünde durmasın..

Elif Eylul

2 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page