top of page
Ara
  • Arzu Eylül Yalçınkaya

Eve dönerken ne oldu?

Bu gün eve dönerken.. bir vesveseye kulak misafiri oldum. Dedi ki: Herkes evine yuvasına, ana-babasına, eşine-çocuğuna, balığına kedi yavrusuna dönüyor, sen neye gidiyorsun şimdi? Hiç beklemediğim anda uyanan bu soru ile bir an kalakaldım. Bir alış veriş merkezinin ortasındaydım; her yanda bir hareketlilik bir telaş, koşturmaca. Ben ise bir adım daha atamayarak öylece duruyordum. Soru adeta bir heyula gibi etrafımda dolaşıyor, saldıraya geçmek için göstereceğim bir zaaf anını bekliyordu. Nasıl oldu da başım eğilmedi? Allah’ın işi. Fakat, akıp giden insan manzasının tahtinde hayal meyal seçtiğim bir düşünce aleminin kapısını ardına kadar açık buldum. Ve aleme geçerken, dedim ki:

Herkesin tutunduğu bir dalı, bir yoldaşı, dayandıp güvendiği bir şey var – Allah nimetlerini daim etsin Dilerim ki artsın taşsın bereketlensin-

Ama Eylülcan’a uzanacak bir dal bırakmamış da, onu öylece almış kendisine saklamış. * * * İnsanın hikayesi ne kadar ibretlik. Mana aleminde bir fikirden ibaret iken, ten-can giyip şu dünyaya geliyor, kendinden habersiz geçen günlerde, ana-babası, hocası onu kolluyor, koruyor, besliyor, terbiye ediyor. Bu asude günlerde, insan kendi tasasını sürmediği koca bir ömür sürüyor. Vakta ki kendi rızkının endişesine düşüyor, o zaman sanıyor ki hayatı, rızkı ve geleceğinin teminatı kendi ellerinde yahut çalışmasında ve gayretindedir. Mutluluğu, huzuru, rahatı; sunda ve belki de bundadır. Filanca şey olmadan eksiktir, falanca kimse yoksa yarımdır. Ne büyük bir zehab. İnsan yalnız geldi yalnız dönecek oysa. Etrafını saran bütün bir dünyaya rağmen yine de yalnız diyenler var Daha başka söylemek gerek yoksa Ümitsizlik addedilecek İnsan her daim Allahla beraberdir Hakla geldi, Hakla kaim Yine Hakk’a dönecek.

* * * Sev, sevil, rahmet et, merhamet bul. Gönül al, kalpleri mamur et; vermenin zevkini duy ama sırasında almayı da bil. Ancak bil ki sana uzanan yardım elinin üstünde O’nun kudreti var, sana yönelen sevgi dolu kalbin üzerinde Hakk’ın tasarrufu var. Acıktığında, seni doyuran, yağlı lokma değil, Hakk’ın rızık sıfatıdır; hangi yönden sana bir fayda erişse o nimetin ardında Hakk’ın Nafi’/fayda verici ismi var. Sev, sevil, şad et, şad ol. Ama bil ki sen ve sevdiğin, dayandığın, güvendiğin Hem aşikar; sizsiniz Hem de sizin mahalli vücudunuzda, kendi vasıflarını seyreden Bir Hakiki Vücud var. *** Gün ortasında açılan bu derin tefekkür aleminde, çok değil bir müddet seyrederek gereken hikmetleri devşirip yoluma devam ettim. O dakika da çevremde sürüp giden koşuşturmacaya bakınca, dayandıklarına (para, iş, mevki, soy, arkadaş, eş) güvenenler pek müşkil göründüler. Bir zehabı hakikat sanmak illetine tutulmuşlardı. Fakircanı ise yalnız Allah’ına muhtaç, O’nunla kaim olduğu idraki içinde buldum. Ve asıl lutuf ve korunmanın, bu “tenhalık” hissinde olduğuna kani oldum. Tabi iş bu hale göz yummak yakışmazdı. Alış veriş merkezinin ortasında, yüksekçe bir yere çıkıp can dostlar, diye başlayan ve bu hakikati anlatan, -sanki bir kez söylemekle bütün hikmetleri kalplere kazıyacağıma inanan bir safiyet içinde- şöyle kallavi bir hutbe vermek istedim. Sonra uygun olmayacağını düşünerek, bu işe daha uzun bir mesai, mesela ömrümün geri kalan kısmını ayırmaya niyetlenerek, bisikletime atlayıp evime yöneldim.

Eylülcan

5 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page