B. Amerika’nın bir ucundan, çok sevgili bir arkadaşımdan bu gün pek kıymetli bir hediye aldım. Bana bir paket yollayacağını söylemişti, ben de ne gerek var canım, sen sağol yeter kabilinden sözler sarfetmiştim. Ama hepsi hikayeymiş. Onu akşam postası gelince anladım. Merdivenlere bırakılmış paketi görünce içimi tatlı bir heyecan kapladı. Paketi kaptığım gibi çatıkatına yöneldim, usulünce açmak niyetim filan yarı yolda kayboldun ve dayanamayıp paketi hemen oracıkta açıverdim. Herşeyi Allah’tan bilmek, O’ndan kabul etmek itiyadıyla, kutuyu açıp hediyeyi gördüğüm zaman ise oracığa kapının girişine yığılıvermişim.
Sevgili arkadaşım bana gümüş bir el aynası göndermiş. Kimbilir hangi vakitler farkında olmadan kendisine küçük bir hayrım dokunmuş. O da içinden gelmiş mukabele etmek istemiş. Öyle diyor, diyor ki ben bir iyilik etmişim, o da çam sakızı çoban armağanı bana bu hediyeyi göndermiş. Sağolsun, varolsun. Aldım, Hakk’tan bildim ve kabul ettim. İşte bu sevimli ve pek manidar atıyenin sebeb-i hikmeti bu imiş.
İşte orada biraz tereddüd ettim İşin bize malum olan kısmı böyleydi de Acaba Hikmeti hakikisi gerçekte nasıldı?
Derken hemen bir tefekkür silsilesi başladı.
Hayır kimin elinde? Hayır işlemek kim ben kim? Fail Allah, mevcut Allah; bir güzellik varsa sahibime aittir. Ben bunları bilir bunları söylerim Söylerim ya, arkadaşım da bu hakikatlerden dur değil.
Düşündüm taşındım işin içinden çıkamadım.
Sonra, dayanamayıp o sevimli aynayı elime aldım ve kendime baktım. Meğer işin hakikati o bakış ile değişiverecekmiş de bilememişim. Aynada kendimi görünce, hiç beklenmedik bir yer ve zamanda eski bir tanıdığa tesadüf etmiş gibi saşırdım. Yüreğimi ateş sardı. Bir yandan tebessüm ederek, bir yandan da Hakk’ın cilveli işlerine hayret ederek usul usul ağlamaya başladım.
Güzelliğin sahibi Allah, hayrın kaynağı Allah, işi yaptıran kuvveti veren Allah; Hal böyleyken, La havle ve la kuvvete dedirten ve bu güzel idraki veren de yine Kendisidir.
Sonra niyaza döndüm ve dedim ki, Ya Rabbi, Eylülceğizin bu işte bir payı yoktur, sahibi Sensin Onu hayra alet eden, gücü kuvveti veren Sensin Hani anne babalar çocuğa bir iş verir Çocuk bir iş yaparsa; 99 unu onlar tamamlar Tıpkı o misal Eylül’de o bir şey bile yokken Sen onun her eksiğini tamamlarken Bir müsveddesini hatt-ı Celiye benzetip Diyorsun ki “Müjde! Sana hediyem var.
Ancak hali hazırda bu aynanın sebebi hikmetini çözememiştim. Zira nicedir hani takdirden bir fasıl geçtim, tekdir görsem onu bile nimet bilecek derece bir maluliyet hissiyle çevriliydim.
Bir vakit sonra kendime gelince şu gerçeği teslim ettim ki:
Bu mevzu azim iştir Ancak keşf ehli anlar
Sırr-ı ayna derindedir Sabret onun da bir vakti bir zamanı var
O mahcubiyetle ağırlaşmış bulunan vücudumu yığıldığı yerden kaldırarak içeri girdim ve artık daha fazla teveccüh etmekten çekindiğim aynayı öpüp yüksekçe bir yere bıraktım.
Havada bir sukut özlemi vardı İçeriki odaya yöneldim
Hatiften bir ses mi işittim?
Dedi ki:
Hadi artık aradan çekil de Kendi güzelliğini seyreylesin O yar.
Eylülcan
Comments