Yine bir yol göründü.
Böyle gizemli bir söz ettikten sonra bir kaç gün de yazmayınca tabi haliyle küçük bir açıklama yapmak durumundayım. “Yine bir yol göründü” ifadesindeki, “yol” kelimesi hem manevi bir yolculuğu hem de katedilen bir mesafeyi anlatmak için kullanılmıştır.
Önce zahiri anlamından başlayalım. Yine bir yol göründü kelimesinin zahirde tekabül ettiği mesafe Boston-Newyork hattıdır. Newyork’ta, çok sevdiğim iki öğrencim var. Bilgi Koleji’inde öğretmenliğe başladığım ilk yıllarda derslerine girmiştim. Sağolsunlar burada olduğumu öğrenince davet ettiler, ben de bu güzel davete icabet ederek bir kaç gün önce Boston’dan Newyork’a geldim. Onlardan öğretmenliğimin ilk yıllarına dair bir çok hikayeyi, kendimi dinliyorum. Derste anlattığım kıssalar, fıkralar, okuduğum ilahiler… Sonra eski anılara yenilerini eklemeye başladık. Mesnevi okuyor, birlikte anlamaya çalışıyoruz. Ben öğrenciliğe kendimi adapte etmeye çalışırken, farkediyorum ki “öğretmenlik” istifa etmekle sıyrılabileceğin bir şey değil. Eski öğretmen diye bir şey de yok, bir kez bu vasfı giyindiysen, hayatının sonuna kadar ve belki ötesinde de “öğretmek” vazifesi senin üzerindedir. Bununla beraber Newyork’ta -çeşitli vesilelerle tanışıklığım olan- arkadaşlarım ve büyüklerim de var. Açıkçası burada bir sohbet halkasının tabi bir şekilde kurulmaya başladığını görüyorum. Bu derslerin/sohbetlerin bereketinden hep beraber istifade ederiz inşallah.
Yolculuğumun batıni anlamına gelince..
Bir süredir, yalnızca kendim için yazma ihtiyacındaydım. Bu ihtiyacın icbariyla kendimi geçen cumartesi sabahı masa başında buldum ve bir kaç gün aralıksız yazdım. Yazmak benim için kendimi bildim bileli bir tür sefer/yol anlamına geldiğinden, bu süre zarfında iç alemimde birkaç günlük bir yolculuğa çıktım ve sağlıcakla eve döndüm diyebilirim. Oradan, önümüzdeki günlerde yemek ve ikram etmek üzere elim kolum dolu olarak-çok şükür- döndüğümü de söylemek isterim.
Arapçada yolculuk “sefer” kelimesi ile ifade ediliyor. Bu kelimeyi Türkçe’de aynı anlamda kullanıyoruz. Ancak geçenlerde sözlüğe bakarken, “sefer”in diğer bir anlamının da “yazmak” olduğunu farkettim. Üzerinde biraz düşününce çok güzel açılımları oldu. Anladığım kadarıyla, yazmak, bir tür sefer yani yolculuk olarak düşünülüyor. Çok etresan geldi, çünkü bu bilginin farkında olmadan yazdığım yıllar boyunca yazmak ameliyesinin benim için anlamı tam olarak da bu olmuştur.
Yazmak: Kendinden kendine yolculuk
Nam-ı diğer,
sefer.
Ne zaman içimde beni rahatsız eden, ağırlaştıran bir his duysam hemen yazmaya otururum. İlk bir iki sayfa durumu vaz’ etmek üzerinedir. Bir genel değerlendirme yaparım. Yazdığım anda artık konu benden ve bana ait olmaktan çıkmıştır. Böylece ona dışardan bakma imkanı yakalarım. Bir başkasının hayatı üzerine söz söylemenin kolaylığını, kayıtsızlığını kendi yaşantım üzerinde tecrübe ederim. En zorlu durumlar bile on sayfalık bir yazıya dayanamaz. Yazı tamamlandığında temize çıktığımı, çözümlendiğimi, tatlıya bağlandığımı hissederim. Bu bir yolculuk değildir de nedir?
Buradan tekrar yazı-sefer ilişkisine dönecek olursak şu bilgiyi vermek gerekir. İlk dönem tasavvuf klasiklerinde seferin/yolculuk temizleme ve arındırma özelliğine dikkat çekilir. Yola çıkan ya da çıkacak olan kimse ağır yük taşıyamaz. Fiziksel olarak eline çok fazla bir şey alma imkanı yoktur. Bu onu “bağlanma” ve “sahiplenme” gibi insanı hantallaştıran iki özelliğinden kurtarır. Dikkat çekilen diğer bir husus da sefer sırasında yolcunun, hareket etmesinden mütevellit maddi ve manevi sarsılmasıdır. Bu sarsıntı onda kensinin bile bilmediği, tortulaşmış taraflarının, kirlerinin su yüzüne çıkmasına sebep olur. Hz. Mevlana benzer bir durumu Mesnevi’de şöyle dile getiriyor: “Yatağında durgun akan sular, kendilerini temiz zanneder. Ancak bir rüzgar çıkması ile beraber dibindeki tortular su yüzüne çıkar ve hakikatte ne pislikler taşıdığı aşikar olur. Yolcunun durumu da buna benziyor. İnsan hadiselerin belli bir seyir içinde devam ettiği yerleşik hayatında ben duruldum, temizlendim zannedebiliyor. Fakat yolculuğa çıktığında alışmadığı şartlar ya da kontrolü dışında gelişen hadiseler ona hakikatte kim olduğunu, içinde tortular biriktirdiğini, temizlenmesi gereken bir çok yönü olduğunu gösteriyor. İster madde planında bir yerden bir yere hareket etmek anlamında olsun, ister manevi dünyamızda yaptığımız küçük bir gezinti olsun, sefer bize kim olduğumuzu göstermesi açısından çok önemli görünüyor. Yazı ameliyesi de bizi, içimizde sefer etmeye ve böylece kendimizi tanımaya sevkediyor.
Ancak, tabi, kendimizi görüp öylece orada bırakmamak kaydıyla. Zira her ne vesileyle olursa olsun, bünyemizde yer tutmuş bu ağırlıkları, kokuşmuş tarafları tespit ettikten sonra, onlardan arınmak için bir gayret ve çaba göstermek gerektiğini de unutmamak lazım.
Hasılı “yine bir yol göründü” nün zahiri ve batınî anlamı budur.
Çok şükür seferdeyim, maddi manevi yoldayım. Yolda olmak bana ayna tutuyor. Kendimi görüyor, tanıyor, fazlalıklarımı atıyor, elimden geldiğince eksiklerimi tamamlamaya çalışıyorum.
Düşünüyorum: işin sırrı nedir?
Öyle hissediyorum ki:
“Allah de ve istikamet et.” ayetinin hükmünce,
durmadan, takılmadan,
neredeyim demeden
yolu bitirmekten çok
yaşadığın her anı kendinle
ve Aslınla buluşmak için
bir fırsat bilerek
durmaksızın ilerlemek,
devamlı yürümek
ve en-nihaye
İstikamettir.
Arapların dediği gibi
Men câle, nâle .
Kim ki yürür
O maksada nail olur.
Heman Allah cümlemize nefisten ruha uzanan Kemal yolunda,
Gayret kemerini kuşanıp
Istikamet üzere yürümek
ve yol almak
nasip etsin.
Amin
Comments