top of page
Ara
Arzu Eylül Yalçınkaya

Ecnebi Ülkede Müslüman Saati

B. Şimdi Harvard meydanındaki büyük kafenin camekanlarından dışarı bakıyorum. Cambridge’de bir Cuma günü önümden akıp gidiyor. Zamanın algımız, hemen bir çok şeyde olduğu gibi doğup büyüdüğümüz topraklarla irtibatlı olacak ki, önümde akıp giden hayatı kendi zamanımla okuduğumu farkediyorum. Nasıl mı ? Anlatayım.

Vakit öğleye yaklaşıyor. Bir Cambridge’li için bu saatler, öğlen molası, yemek ve kahve keyfi demek iken; ben zamanı onlardan başka türlü okuyorum. Şimdi diyorum, erkekler Cuma’ya gider, ortalık biraz sakinler. Etraftaki bütün koşuşturmayı ona yoruyorum. Mesela az ilerde bankadan çıkarak koşturan abim, şu elinde kitaplarla Harvard ana kampusten koşar adım çıkan genç, bisiklete asılmış çocuk.. hepsi benim nazarımda cumaya yetişmeye çalışan halis mulis birer mümine dönüşüyorlar. Ana kampüste yer alan büyük shapeli de muhtemelen, Harvard Merkez Cami gibi bir mevkiye oturtmuş olmalıyım ki o tarafa doğru yönelmiş herkesi “son cemaat mahvili”nde yer bulurlar inşallah diye hayır dualarıyla takip ediyorum.

Esnaf kepenk indirmeden.. Bir ihtiyacımı gidermek için çalıştığım masadan kalkıp ilerdeki büfeye ve filanca dükkana yönelmek istiyorum. Sonra mübarek Cuma saati her yer kapanmıştır, hele şu vakit bir geçsin günler, saatler çuvala girmedi ya gider alırsın, diyorum. Hani Allah Rahimdir, affeder alıver şunu diyecek olsam, bu defa da kullarına ayıp olur diye düşünerek, biraz da itaba mazur kalmamak için, yapacağım işi erteliyorum.

Salayı beklerken.. Ben böyle bir kurgunun içinde, Müslüman saatime bakarken, o esnada çevreden gelen normalin üzerindeki her hangi bir sesi, mesela bir kütüphane anonsunu, ya da ambulans sesini, sala ya da ezan gibi algılayarak gayr-i ihtiyarı “Aziz Allah” diyorum.

Hanımlar mukabeleden dönerken.. Bir de malum, Cuma günleri hanımların mukabeleleri olur. Erkeğini camiye, çocuğunu okula gönderen kadın, hemen eline Kur’an cüz’ünü alarak üst katta Münevver hanım teyzedeki mukabeleye koşar. Ona yetişemezse, henüz Cuma vakti çıkmadan oturduğu yerden, mutlaka bir Yasin bir Tebareke okur. İşte bu sebeple, yanımda oturan ve az önce kitabını kapatarak çantasına koyan uzak doğulu kardeşim bana, sanki hatim bitirmiş de mübarek mushafını yerine koyuyormuş gibi geliyor. Ona aziz hislerle bakıyor ve “Allah kabul etsin bacım” demek istiyorum.

* * * Şu yazdıklarımı, Ahmet Hamdi Tanpınar okusa şimdi ne gülerdi. “Ecnebi Ülkede Müslüman Saati” diye, belki yazdığım yazıya nüktedan bir yazıyla mukabele ederdi. Ama durum bütünüyle böyledir.

Ecnebi bir ülkede, Mensup olduğum kültürün geniş muhitiyle sarılmış olarak Ve -çok şükür- içimde işleyen Müslüman saatin tiktaklarini dinliyerek yaşıyorum.

Eylülcan

0cak 2015/Harvard

4 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page