Aslında tanısaydın severdin beni. Seninle bir kır kahvesinde, bir akşam üstü tesadüfün bir cilvesi ile buluşmuş ve tanışmış olsaydık, daha o ilk anda beni severdin. Çaylarımızı yudumlarken ben sana hayatımı oluşturan bir dizi traji-komik hikayeyi teklifsiz bir uslup ve fütursuz bir dil ile anlatır, seni güldürürdüm. Sen ise, tüm dertlerini, tasalarını, ümitlerini, hayallerini, yapıp-ettiklerini hasılı geçmişe dair tüm keder ve geleceğe dair tüm endişelerini unutarak samimiyetle gülerdin. Güldükçe ve bu vakitsiz gelen neşenin kollarında sarsıldıkça, beni -belki olduğumdan da- sevimli bularak, severdin.
Tanısaydın severdin beni. Senin aşkınla aklını yitirmiş, dili tutulmuş liseli mahcup bir aşık olsam; gönlümdeki yangının küllerinden sana bir mektup kaleme alsam, orada kendimden, sana olan aşkımdan, senin tarifsiz güzelliğinden uzun uzun dem vursam,
sen bu acemi ve titrek kalemin yazdığı darmadağın harf ve kelime yığınının içinden bir tutam safiyet çıkarır ve o safiyet aynasında kendi aksini görerek
severdin beni.
Aslında, seninle ilk mektebe birlikte gitmiş olsak, her gün birbirimizi biraz daha tanıyarak büyüyüp serpilsek, ilk gençliğin anılarını birlikte yazsak -bak asıl işte o zaman severdin beni. Öylece, olduğum gibi, iyi ve kötü yönlerimi bilerek, eksikliklerimi fazlalıklarımla örterek, beni mazur görmek için her türlü bahaneyi kendinde bularak, beni ben olduğum için değil belki-olsun ne önemi var canım-
fakat beni, senin hayatına ait bir parça olduğum için severdin.Aslında tanısan severdin beni. Azimli fakat biraz sakar olduğumu bilsen, konuşmayı hiç sevmediğimi ama hep konuşmak durumunda kaldığımı, ne bileyim “yağmur rahmettir” diyerek hiç şemsiye kullanmadığımı, bu yüzden hep ıslanıp üşüttüğümü; sabahları çayın dibini bulmadan ayılamadığımı, zaten komşunun saatinin alarmıyla uyandığımı, çöpleri tasnif ederek ayırdığımı, engelliler için mavi kapak topladığımı, kolum kapıya takıldığında içten içe kapıya kinlendiğimi, içim koşarken ayaklarımın süründüğünü hasılı beni ben yapan bütün bu zıtlıklar örgüsünü tanıyarak, bilsen, ve
beni çözsen, terkibimi bozsan, yeniden yapsan, beğenmesen,
Sonra üşenmeyip tekrar beni ben yapsan, eski kalıbıma döksen,
Fakat bir türlü tutmasa
Eskisi gibi olmasa,
O zaman bu terkibi bir arada tutan şeyin senin sevgin olduğunu bilsen,
Severdin beni.
Severdin beni, tanısaydın mutlaka severdin.
Senin güneşi olduğun o sistemde ben adı bile olmayan bir yıldız olsam, kuyruğum olmasa, eçiş bücüş olsam, ışığım bir yanıp bir sönse, önüne gelen meteor bana çarpıp geçse, zaten aşkınla bozulmuş dengemi hiç bir galakside bir daha bulamayacak olsam, bunu bilen gezegenlerin ve yıldızların maskarası olsam, sonra yine -hayal bu ya- tesadüfün bir cilvesi ile varlığın güneşinin yakınlarına savrulsam, sen merhamete gelip bana hikayemi sorsan, ben sana cevap verirken cazibenin tesiriyle bir kez daha savrulsam ve koynuna, ateşinin ortasına dalsam, orada sana yaklaşsam, yaklaşsam, sana karışsam,
ah, orada yitsem, kaybolsam, beni bilmeyecek kadar sen olsam,
seni bulsam, sana kavuşsam,
sen olsam
bak o zaman -şüphe yok buna-
dedim ya
tanısan bilirsin
seni sevdiğimi
Comments